Hız ve Sabır
Teknoloji ve tüketim çağındayız ve hayat çok hızlı akıyor. Bu akışkanlık içerisinde bir şeylere yetişmeye çalışırken aynı anda birkaç işi birden de yapmaya çalışıyoruz. Kimisi iyi oluyor, kimisi olmuyor ama bir şekilde ortaya bir şeyler çıkıyor. “Olduğu kadar” diyoruz.
Esas dikkat ettiğim nokta; elimizdeki teknolojik aletlerin “daha çok tüketim” olayına yardımcı olmaları.
Biliyorsunuz sosyal medya kısa videoları, sinema, dizi gibi bizlerin edilgen bir şekilde kullandığı görseller de bir “tüketim” alanıdır. Bu alanda da tüketim yaparken “daha çok ve hız” peşindeyiz. İzlediğimizi daha hızlı bitsin diye olması gereken akışından daha hızlı moda alarak tüketiyoruz. O kadar çok ve hızlı tüketiyoruz ki bazen neyi izleyip neyi İzlediğimizi unutuyoruz. Anlamlar kaçıyor, duygusuz bir makine gibi olay akışını izleyip olayın ruhunu anlamıyoruz.
Bu arada tüketirken aynı zamanda kaydırmayı öğrendik. Beğenmediğini kaydır yenisi gelsin, yenisini beğendiysen onu izle, onu da hızlandırarak izle.
Yapılan araştırmalarda bir kısa videoyu izleyip izlemeyeceğimize de ilk 3 saniyede karar veriyormuşuz.Bu süre içerisinde konu ilgimizi çekerse içeriğe bakıyoruz onu da tam anlamadan geçiştiriyoruz.
Bu hızlı akışkan ekran durumumuz; bizlerin ekran dışı hayatına da yansıyor.
Nasıl mı?
Tabii ki sabırsızlaşarak.
Hayatımızda bir süreç içerisinde olması gerekenler var. Yani bir süre sonunda olması gerekenleri beklemeye bile tahammülümüz yok bir an önce olsun sonuç alalım yolumuza bakalım düşüncesi içerisindeyiz. Bu durum bizi dönem dönem istemediğimiz sonuçlarla bile karşılaştırabiliyor.
Tabii bunların bir de hayatın içinde karşılaştığımız basit boyutu var. Mesela bu sabırsızlaşma hali bizi kasada sıra bekleyememe, karşıdan karşıya geçerken arabaların geçmesini bekleyemeyerek yola atılmak veya trafikte bir an önce gitmek istediğimiz yere gitmek için kornalarla diğer sürücüleri taciz etmek gibi farklı davranışlarla karşımıza çıkıyor.
Bu durumun bir de çocuklar üzerinde etkisi var. Çocuklarımızın hayatındaki mavi ekranlar yani telefon,tablet, televizyon gibi sürekli hızlandırarak veya edilgen bir şekilde tükettiği her şeyin sonuçlarını farklı yönde alabiliyoruz.
Ben demiyorum teknolojik aletleri hayatımızdan çıkartalım, onlar olmadan yaşayalım bu durum söz konusu bile değil. Teknoloji çağında bu durum imkansız. Ancak doğru kullanımı önem taşıyor.
Her zaman söylediğim “görerek öğreniyoruz” cümlesi burada da devreye giriyor. Çocuklarımızın da bizden öğrenerek sergilediği hızlandırarak ve kaydırarak izleme, beğenmediğini hızla değiştirme davranışının olumsuz sonuçlarını onların okul ve bireysel gelişim alanlarından alıyoruz.
Hızlı sıkılma, yapmak istemeyi reddetme, ders başına geçememe, hızlı odak bozulması, dikkatin dayanıksızlığı, bir an önce sonuca ulaşmayı isteme, temel düşünme becerilerini oturtturamama, oyun kuramama, sosyalleşememe, özgüven eksikliği, kendi yapabilirliğine inanmama gibi davranış ve olumsuz inanç şekilleri ile sık sık karşılaşmaktayız.
Bir de üstüne hız tutkunları oldukları için alt seviyeyi bitirmeden bir an önce üst seviyelere çıkma merakları var. Çocuklarımızın davranış şekli böyle olunca temelioturtturmadan üstlere kat çıktıkları için hayatlarının ilerleyen dönemlerindeki LGS-YKS gibi sınav olarak adlandırılan savaşlarda doğru sonuç alamıyorlar.
Okul hayatımız kitap, defter ve kalem üzerine sade ve yavaş işleyen, aktif çalışan bir beyin sistem üzerine kurulu. Okul hayatı başlamadan, renkli dünya ile tanışan çocuklarımız ne yazık ki her yerde bu edilgen hazzı arıyor.
Sonra diyoruz ki “çocuklarımız kitap okumuyor, çok çabuk sıkılıyor ve hiçbir şey yapmak istemiyor.” Okumak,okuduğunu görselleştirmek ve anlamakla birlikte okuduğunu sorgulamak çok zor bir eylem çocuklarımız için çünkü bu söylediklerim sakinlik gerektirir. Bu beyinsel gelişimin hız ve renge ihtiyacı yoktur.
“Geleceği yaratacak beyinler ancak sakinlikle düşünebilen bireylerde gizlidir.”
Saygılarımla,
Süreyya Kocadağ®
Sosyolog
Uzm.Aile Danışmanı
Dikkat ve Özel Eğitim Eğitmeni